Kürtler katillerine benzemez
Benim yaşıma gelmiş insanlar için “hep aynı şeyi yaşıyoruz” duygusu ağır bir duygudur, çünkü “aynı şeyleri” yaşamaktan kurtulduğunda, “başka şeyleri” yaşamaya çok fazla vaktinin kalmamış olduğunu göreceğini bilirsin.
Neredeyse dört yıl öncesini bir daha yaşıyoruz.
Aynı öfke, aynı küfürler, aynı suçlamalar ve tabii aynı tehditler
Bu netameli maceranın “konu” bölümünde dört yıl önce “ordu” yazıyordu, şimdi “PKK” yazıyor, onun dışında her şey aynı.
“Cumhuriyeti kuran” ve toplumun “gözbebeği” olan ordunun artık Türkiye’nin çıkarlarıyla değil tamamen kendi “iktidarıyla” ilgilendiğini, bunun için örgütler kurup cinayetler işlediğini, oraya buraya bombalar attığını ve savaşı bitirmemek için uğraştığını yazdığımızda Türk ulusalcılardan kıyamet gibi küfür yağıyordu.
Sonra birer birer belgeleri yayımlamaya başladık, savaşta nasıl şike yaptıklarını, nasıl kendi askerlerini ölümün kucağına attıklarını, nasıl savaşı uzatmaktan kendi çıkarları için medet umduklarını, nasıl darbeler planladıklarını ortaya koyduk.
Ordudan korktuğu ya da orduya hayran olduğu için sessiz duran insanlar yavaş yavaş konuşmaya, itirazlarını dile getirmeye başladılar.
Toplumun tepkileri, ordu karşısında dik duran AKP’nin aldığı oylar, medyanın cesaretine kavuşması “askerî vesayeti” bitirmese de çok geriletti.
Gerçekler toplum tarafından açıkça görüldü.
“Demokratik açılım” başladığı sırada meydana gelen Reşadiye baskınıyla birlikte bizim PKK eleştirilerimiz yoğunlaştı, Kürtlerin haklarını savunduğunu söyleyen bir örgütün mantıken bu açılımı “daha başlarken öldürmesi” değil, bu açılıma bir şans vermesi gerekiyordu.