Mahşer
Türkiye’nin en büyük günahkârı askerî vesayetti.
Bu büyük günahkâr günahlarının kefaretini ödeyerek sahneden çekildi.
Onun sahneden çekilmesiyle şimdi “ezilenlerin” mahşer günü yaklaşıyor.
Solcusu sağcısı, dindarı dinsizi, muhafazakârı moderni, Sünni’si Alevi’si, Kürt’ü ve Türk’üyle herkesin günah defteri açılacak gibi gözüküyor.
Herkesin günahı tek tek sayılacak.
Bu yeni ve alışmadığımız bir dönem.
Çok da huzursuzluk yaratacak.
Saklananlar, üstü örtülenler ortaya çıkacak.
İsrafil’in Sur’unu solcular için Halil Berktay çaldı.
Çok sarsıcı bir iddiayla ortaya çıkarak, 1 Mayıs 1977’deki korkunç olaylara “sol fraksiyonların”kendi aralarındaki çatışmaların yol açtığını söyledi.
İlk tepki büyük bir küfür salvosu oldu.
Ama o günü yaşayan diğer sol liderlerle ve olayın önemli tanıklarıyla konuşunca Berktay’ın söylediklerinin öyle kolayca yabana atılamayacağı ortaya çıkıyor.
Dev-Genç’in o zamanki liderlerinden Bülent Uluer, olayların önce Maocuların ateş açmasıyla başladığını, daha sonra da öbür grupların ateş ettiğini söylüyor.
Ona göre de silahları patlatanlar solcular.
Sular İdaresi’nin üstündeki polisleri görüntüleyen tek insan olan İshak Işıtan ise “ben polislerin ateş açtığını görmedim” diyor.
Belli ki “Taksim’e girme” savaşında solcu gruplar silahlara sarılmış, çıkan izdihamda da insanlar ölmüş.
İşin gerçeğinin bu olduğu az çok ortaya çıkıyor.
Ama bu gerçeğin, gerçeğin bütünü olduğundan emin değilim doğrusu.
Ateş edenlerin “solcular” olması “devletin” karanlık yüzünün orada olmadığını kanıtlamaz bence.
Asıl büyük soru ve tartışma bundan sonraki soruların cevabında çıkacak ortaya.
O dönemde solun içinde “devlet” ne kadar vardı?
Taksim’deki o kanlı günde meydanda binlerce silah olduğundan söz ediliyor, o silahlar Türkiye’ye nasıl girdi, solcu çocukların eline nasıl geçti, o silahların paraları nasıl bulundu?
Devletten habersiz bu ülkeye binlerce silah sokulabileceğine inanan kimse olduğunu sanmıyorum.