Yalancılık
Son zamanlarda çok tekrarlanan bir laf vardı, “askerî vesayet bitti, hadi şimdi AKP’yi dövelim”.
Bu tür yazılar yazanlar AKP’nin “eleştirilmesi” gereken yerlerde genellikle sustular.
Ermeni tasarısının çeşitli parlamentolarda kabul edilmesinden sonra izlenen “Türkiye’yi yalnızlaştıracak milliyetçi” politika, Kürtlere haklarının verilmesindeki yavaşlık, Alevilerin cemevlerinin “ibadethane” sayılmasındaki isteksizlik, Genelkurmay Başkanlığı’nın hukuk çizgisini geçmesi karşısındaki sessizlik, “AKP’yi dövmek” isteyenlerin “muhalif şehvetlerini” harekete geçirmedi nedense.
Onlar AKP’ye muhalefet etmek istiyorlardı ama bu konularda değil.
AKP’nin doğru adımlarına karşı çıkmak, ilerici hamlelerini durdurmak istiyorlardı.
Askeri hukuk çizgisi içine çekmek, yüksek yargıyı adil bir düzene kavuşturmak, Kürtler için çok başarılı olmasa da bir açılım yapma isteği beslemekti onları asıl kızdıran.
Türkiye’yi “demokratikleştirecek” gelişmelerden rahatsız oldukları için AKP’ye muhaliftiler.
AKP’nin “gerici” her tavrı karşısında ise “sessiz” bir destek veriyorlardı bu partiye.
Eğer dikkatle bakarsanız “AKP’nin yandaşlarının” en fazla bu partinin “muhalifleri” arasından çıktığını görürsünüz.
Onlar AKP’yi sessizce desteklerler, yeter ki AKP “gerici” bir kimliğe bürünsün.
Çünkü onların eleştirdiği aslında AKP değil, bu partiyle bir alıp veremedikleri yok, onlar “demokratikleşmeye” duydukları düşmanlığı “AKP muhalifliğinin” arkasına saklıyorlar.
Neden Kürt meselesinde, Ermeni sorununda doğru dürüst tek satır eleştiri yazmıyorlar?
Çünkü AKP bu noktalarda aniden “tutucu oluveriyor” ve muhaliflerinin desteğini kazanıyor.
AKP, CHP’lileştiğinde, CHP’nin gerici tavrını benimsediğinde “hadi AKP’yi dövelim” diyenlerde de deruni bir sükûnet peyda oluyor.
İç bulandırıcı bir sahtekârlıkları var bu konularda.
“Askerî vesayet bitti” derken de yalan söylüyorlar.
Orgeneral Başbuğ’un şu birkaç gündür yaptığı açıklamalar, o “vesayetin” sürdürülmesi için orduda nasıl kuvvetli bir istek olduğunu ortaya koyuyor.
Genelkurmay Başkanı fütursuzca yargıya müdahale ediyor.
Bir terör davasının “bir numaralı sanığı” olan bir orgenerali, daha mahkeme başlamadan açıkça “suçsuz” ilan ederek yargıyı etkilemeye çabalıyor.
Bu, çok açık bir suç.
Genelkurmay Başkanı suç işliyor.
Medyada buna karşı ses çıkmıyor.
Birkaç dürüst kalemin dışında eleştiren yok.
Hükümet de sanki bunlar başka bir ülkede oluyormuş gibi konuya ilgisiz.
Sanki “kurumlar arası uyum”, hukuk dışına çıkışlara ortaklaşa yeşil ışık yakmakta aranıyor.
AKP muhalifleri bu iktidarsız sessizliği niye eleştirmiyor?
Neden sesleri çıkmıyor?
Başbakan başbakan gibi, hükümet hükümet gibi davranmıyor, çoktan müdahil olmaları, kendi memurlarını “hukuka uy” diye uyarmaları gerekirken sessizlik siperlerinin içinde kayboluyorlar.
Medyayla siyasetin bu ortak sessizliği “askerî vesayetin” varlığını ortaya koyuyor.
Genelkurmay Başkanı’nın kendisini “yargıdan” üstün gördüğü, ceza yasasını hiç çekinmeden çiğnediği, hakkında hiçbir suç duyurusunun yapılmadığı bir ülkede siz adaleti, eşitliği, özgürlüğü nasıl sağlayacaksınız?
Ordu yönetimi “hukuku” ciddiye almadıkça, hukukun disiplini içine girmedikçe, suç işlediği söylenen generalleri kurtarmak için binbir manevra yapmayı sürdürdükçe, Türkiye bir aşiret devleti olmaktan kurtulamaz.
Çok sevdikleri cumhuriyet, bir aşiret cumhuriyeti olur çıkar.
O aşiret cumhuriyetinin “ağalığını” generaller, paryalığını da halk yapar.
“Askerî vesayet bitti, hadi AKP’yi dövelim” diyenlerin istediği de bu zaten, onlar askerî vesayet tüm hızıyla sürerken insanları bunun bittiğine inandırmak, Genelkurmay Başkanı’nı hizaya çekmeye muktedir olmayan bir iktidarın da “sivil vesayet” kuracağına ülkeyi ikna etmek istiyorlar.
Ama ne onlar sandıkları kadar akıllılar, ne de bu halk onların sandığı kadar aptal.
Herkes gerçekleri görüyor.
İktidar partisi “milliyetçi ve tutucu” bir politika izleyerek kendini dünyadan uzaklaştırdığında, “askerî vesayet” de hemen başını kaldırıyor.
Zaten bunun için “AKP muhalifleri” bu partinin “yanlış” politikalarını hiç eleştirmiyorlar.
Bu politikalar ve askerî vesayet sürsün istiyorlar.
Son tanıklıklarla iyice ortaya çıkan medyanın “kirli zenginliği” ancak o vesayet sisteminde mümkün olabiliyor çünkü.