BEYNİMİZİN YOL HARİTASI
Hayat bizler için, acı ve tatlı sürprizlerle dolu bir sahnedir. Bu sahnede rol alan oyuncuların büyük çoğunluğu, hayatın yalnızca acı ve tatlı yönlerine takılıp kalıyor. Hâlbuki bir kaptanın deryada ne kadar çetin dalgalar ile boğuştuğundan çok, gemiyi limana yanaştırıp, yanaştıramadığı ile ilgilenilir.
Bu gün bizler, ailesi tarafından kendisine tam donanımlı bir bilgisayar hediye edilmiş olmasına rağmen, bu yüksek kapasiteli bilgisayarın Kullanma Kılavuzunu okuyup öğrenmediği için, “Oyunlar Bölümü” dışında başka hiçbir özelliğini kullanamayan, hatta bu muhteşem özelliklerin farkında bile olmayan küçük bir çocuk gibiyiz.
Bizler de beyin denen mucizeyi tam anlamıyla tanımıyor, beynimizin sahip olduğu dört Dalga Boyunu ve Yol Haritasını bilmiyoruz. Bundan dolayı da, Giriş Kapısının önünde dolanıp duruyoruz. Akıl Haritamızı yeteri kadar tanıyıp kullanabilmeyi alışkanlıklarımız belirler. Hz. Musa Aleyhisselam da; “ Sürekli yaptığımız davranış ne ise, biz de oyuz. O halde Mükemmellik bir eylem değil, bir alışkanlıktır” sözü ile bunu anlatmıştır.
Bildiğimiz üzere, dünyada dört Ana Yön vardır; Doğu, Batı, Kuzey ve Güney. İnsan da tek başına bir dünyadır ve onda da dört farklı Ana Beyin Frekansı vardır. Yaratıcımız beynimizde bu kadar çok farklı frekansta bölüm oluşturarak, bizim hep aynı şekilde tek düze yaşamamızı değil, hayatımızı sürekli farklı frekanslarda programlamamızı istemiştir.
Sürekli aynı işi yapmak, aynı alışkanlıklarda devam etmek, beyni devre dışı bırakmaktır. Evinden işine, okuluna veya alışverişe gidip gelirken her gün aynı yolu kullananlar için öğrenme ve beyni kullanma bitmiş, robotlaşmış ve monotonlaşmış, tekdüze bir hayat başlamıştır. Çünkü beden bu davranış ve hareketleri artık beyin ile birlikte yapmaz, bir refleks olarak yapar. Hz. Ali’nin bizlere her gün en az üç farklı konuda bilgi öğrenmemizi istemesi de bunun içindir.
Sürekli alışkanlıkları üzerine yaşayan ve rahat bir hayat yaşadıklarını zanneden kişilerin Kemik İlikleri zamanla kurumaya başlar. Bu kişiler günlük hayatta hep sabit fikirlidirler ve kimsenin fikir ve görüşünü kabul etmezler. Toplum ile iletişimlerinde hep kendi fikirlerini kabul ettirme mücadelesi verirler.
Bu şekilde bir hayat yaşayan kişilerin Beyin Nöronları azalır, çevresinden hiçbir şekilde bilgi almaz. Çünkü bu güne kadar kendilerinden başka kişilerin bilgilerini kabul etmeyip, “Şartlanmış Bir Hayat” yaşadıkları için, beyinlerini kilitlemişlerdir. Kilitlenen beyin de sahibini unutkanlık ile cezalandıracaktır.
Beynimiz daha verimli olabilmek için, bizim bir program belirlememizi ister. Sabahleyin uyandığımız andan itibaren bize sürekli olarak sorular sorar; “ Bu gün ne yapacaksın? Ne yiyeceksin? Nereye gideceksin? Bu günkü programın ne? Senin için ne kadar enerji yükleyeyim? Ne hazırlayayım?”gibi. Beynimiz bizim bu sorulara net cevaplar vermemizi ister.
Bu sorularına beklediği cevabı alamayan beyin, günlük programımızı bilmediğinde, biz ona gereken programı yüklemediğimizde, çalışmaya yine devam eder. Ancak, bizim için çalışacakken, bizim için Olumlu Enerji yükleyecekken, Olumsuz Enerji yükleyip, stres salgılamaya başlar. Beynimizin bizim için olumlu enerji yüklemesi, gün içersinde ve gelecekte ne yapacağımız ile ilgili net bir program belirleyebilmemize bağlıdır.
Zekâ ve algılamamız çok farklı duyu organlarımızla gerçekleşir. Ana zekâmızı dört başlık altında inceleyebiliriz. Bunlar; Görsel, İşitsel, Dokunsal ve Sözel Zekâ algılamalarıdır.
Görsel Zekâya sahip bir insanı, gördüklerinin dışında hiçbir şey etkilemez. Onlar mantık insanıdırlar. Görsel Zekâyı en çok, ticaretle uğraşanlar ve yöneticiler kullanır.
Görsel Zekâ Beta Beyin Faaliyetleri içersindedir. Beta Beyin dalgalarını her gün milyonlarca insan 14 – 20 Megabayt arasında kullanır.
İnsanların birçoğu Görsel Zekâyı kullanır. Ticaret ile uğraşan bir babanın 5 yaşındaki oğlunu, Kan Kanseri teşhisi ile Yoğun Bakıma yatırıyorlar. Yoğun Bakım Ünitesinde çocuğunun yanında bekleyen anne, işi gereği il dışında bulunan eşini arayıp durumu anlatıyor ve acilen gelmesini istiyor. Eşini arayan Duygusal Zekâya sahip anne ile durumu öğrenen ve hastaneye çağrılan Mantık Zekâsına sahip baba arasında şu konuşmalar geçiyor:
* Yeterli paran var mı?
* Var.
* Hastanede yeterli doktor var mı?
* Var.
* Nasılsa sen hastanede bekliyorsun. O zaman ben de işlerimi yapayım.
Bu eşler arasında duygusal anlamda hiçbir sorun yok. Ancak iki tarafın farklı frekanslarda bulunmasından dolayı, biri “ çocuğumuz böyle bir durumda iken eşim buraya gelmiyor”, diğeri ise, “ ben onlar için çalışıyorken, bunca işimin arasında bana anlayışla yaklaşmıyorlar” şeklinde farklı düşünüp, beyinlerinde bütünü toplayamadıkları için, anlamsız bir kırgınlık ve sonrasında belki de ailede bir parçalanma meydana gelebiliyor. Günümüzde insanların birbirleriyle olan iletişimlerinde sorunların oluşmasının nedeni de, olaylara bir de karşısındakinin cephesinden bakmak yerine, yalnızca kendi cephelerinden bakmaları ve kişilerin her birinin ayrı frekanslarda takılıp kalmalarıdır.
Bir örnek daha vermek istiyorum. Bazı anneler evde çocuklarını Duygusal Zekâ kullanarak eğitir ve kontrol ederler. “Evi dağıtıp kirletiyorsunuz, sizin yüzünüzden bir gün öleceğim” gibi olumsuz ifadelerle çocuğunu Duygusal Baskı altına alarak, çocuğunun kendisini suçlu hissetmesine neden olur. Hâlbuki anne çocuğunu güzelce kontrol ettiğini düşünür. Oysa çocuğunun ileride pısırık, içine kapanık ve başarısız biri olmasının yolunu açtığının farkında bile değildir. Anne günü kurtarmak için bu şekilde davranırken, gelecekte hangi makamlara oturursa otursun bu şekilde yetiştirilen bir çocuk, büyüdüğünde her türlü bilgiye sahip olsa da, bu beyin frekanslarından belki de hiç yararlanamayacaktır. Çünkü böyle bir eğitim tarzı, Beyin
Frekanslarında kilitlenme, duygu ve davranış eksiklikleri meydana getirecektir.
Sözel Zekâya sahip olan kişiler hayatı magazin olarak algılarlar ve en sıkıntılı anlardan bile kendilerine gülüp rahatlayabilecek bir ortam oluşturabilirler.
Dokunsal Zekâya sahip olanlar ise; sevinip mutlu olacakları anlarda bile sevinemez, biraz sonra bir sorun ile karşılaşacakları endişesi ile yaşarlar. Çevresindekiler mutlu ise, mutlu görünür, içlerinde hüzün yaşarlar. Çevrelerinde hüzün var ise, kendi sevinçlerini bastırır ve çevreleri ile birlikte üzüntü yaşarlar.
İşitsel Zekâya sahip olanlar; heyecanlı, çok hızlı konuşan ve bitmez tükenmez bir enerjiye sahip olan kişilerdir. Bu kişiler, insanlara yardım etmekten, insanlar ile birlikte olmaktan, iş ve işlemleri yönetip idare etmekten hoşlanırlar.
Görsel Zekâya sahip olanlar da; soğuk, insanlar ile iletişim kurmaktan uzak, kendilerine ait işlerinin dışında olup bitenler ile ilgilenmeyen, başladıkları bir işi de mutlaka başarı ile bitirebilen kişilerdir. Çevrede olup bitenler ile zaman kaybetmezler.
Görsel ve Sözel Zekâya sahip iki kişi bir araya geldiğinde birbirlerine karşı bir anlayış eksikliği meydana gelebilir. Bunlar, ısrarla sadece kendi frekanslarında kalıp, beyinlerini Dört Ana Frekansta kullanmadıklarında, karşısındakinden Olumlu Elektrik almadıklarını söyleyebilirler. Bazı insanlar bu frekansların yalnızca birini kullanırlarken, bazısı ikisini, kimi üç tanesini, kimi de dört tanesini birden kullanır.
Dört Ana Beyin Frekansını aynı anda ve eşit oranda kullanabilenler; bir ömür boyu başarılı, sağlıklı, mutlu ve huzurlu olmanın yollarını kolaylıkla bulabilirler.
Olayları kendi kişisel çıkarlarımıza göre şekillendirip KUL HAKKI YEMEDEN, Allah’ın bizlere bahşetmiş olduğu bu sınırsız nimetleri fark eder, hayata iyi niyet ile bakar ve duygularımızı kontrol edebilirsek, Yaratıcımız, içimizde var olan Şifa Hazinelerinin Kapı Anahtarlarını bizlere lutfedecektir.
Beyin Frekansları üzerine binlerce kitap yazılsa, bizler yine bu mucizeyi tanımlayabilmekte aciz kalırız. Bütün okuyucularımın, sevdikleri ile birlikte, bu frekansları eşit oranda kullanıp, sağlık, mutluluk ve huzur dolu bir ömür yaşamalarını diliyorum.
Sağlıkla kalınız…