Bidon kafadan hayır gelmez size
Önceki akşam Star TVde haberleri izliyorum. Uğur Dündar elinde mikrofon, İstanbul caddelerinde dolaşıyor. Seçim öncesi nabız yokluyor.
İlk bakışta her şey doğal gibi gözüküyor. Öyle ya, yılların tecrübeli isminin halk arasındaki bu görüntülerinde ne gibi yanlış olabilir!
Ambias müthiş; Bir gazetecide olması gereken psikolog, sosyolog ve dedektiflik gibi her türlü özellik ziyadesiyle ortada.
Gıpta etmemek mümkün değil.
Ne var ki, o büyülü atmosfer yayın ilerledikçe bozuldu. Seçilmiş karelerde Uğur Dündar süslemeleri ağırlık kazandı.
Bir de baktım TV ekranı, Kars Gravyer peyniri gibi delik deşik...
Bir vatandaş: Uğur Bey keşke siz belediye başkan adayı olsaydınız...
Bir başkası: Belediye başkan adayı olsaydınız oyumu size verirdim...
Yarıştan kopmayan öteki vatandaşımız: Bu mecliste sizin gibi dürüst milletvekillerine ihtiyaç var...
Arka fonda Star muhabiri bir çocukla konuşuyor: Kim bu, tanıyor musun?
Çocuktan tam isabet, bingo: Uğur ağabey...
Tüm bu görüntüler Uğur Dündarın Star TVsinde dakikalarca yayınlanıyor. Bir başka kanalda haber yapılsa neyse diyeceğim de Uğur Dündarın kendi kanalında olunca insana bir tuhaf geliyor.
Allah aşkına Sayın Dündar, sizin gibi birinin böyle bir yayına ihtiyacı var mı? O ekran babanızın malı mı?
Eğer siyaset düşünüyorsanız, daha vakit var. Aday listeleri henüz Yüksek Seçim Kuruluna verilmedi. 17 Şubattan önce arzu ederseniz eminim, Kemal Kılıçdaroğlu veya başka bir aday hatırınıza çekilir aradan, çıkarsınız er meydanına...
Yok diyorsanız, lütfen bu komik manzaralara müsaade etmeyin, zihnimizdeki Uğur Dündar imajını yıkmayın.
Bir de kardeş tavsiyesi, bidon kafadan size hayır gelmez, tezgahına düşmeyin.
Önceki gün telefonla katıldığım NTVde Ergenekonla ilgili bazı belgelerin sözüm ona neden yandaş medyaya sızdırıldığı iddiasına verdiğim cevap, hayli ilgi gördü. O nedenle biraz açmakta yarar görüyorum.
Sabahta çalıştığım dönemde (1997) Refahyol dönemine ait gizli Bakanlar Kurulu tutanaklarını yayınladım. Gazete tam 9 gün boyunca bu tutanaklara yer verdi. Sonrasında da bu tutanakları Refahyol Tutanakları ismiyle kitaplaştırdım.
O dönemde bu tutanaklarla ilgili katıldığım ve Haluk Örgünün sunduğu programda dönemin Devlet Bakanı Abdullah Gül ile tartıştım. Ayrıca Gül, bu tutanakların yayımını durdurmak için mahkemeye başvurdu ama sonuç alamadı.
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ise arayıp yılın gazetecisi ödülü için başvuruda bulunmamı tavsiye etti.
Daha yakın tarihte Sabah Gazetesinde Tuncay Güneyi MİTle irtibatlandıran gizli bir belge yayınlandı. Gerçi o belgenin eksik olduğu ortaya çıktı ama Ergenekona destek veren yazarlar bile müthiş gazetecilik diye alkış tuttular.
Çünkü o haberler, işlerine geliyordu. Güneyin ajan olduğunun ortaya çıkmasıyla Ergenekon davasının sulanacağını düşünüyorlardı. Ergenekon haberlerine bunlar sızdırılıyor diyerek tepki gösterenler, gazetecilik kaygısı taşımıyorlardı.
Taraf Gazetesinin belge paylaşımı konusundaki taahhüdünü de bir kenara bırakarak iddia ediyorum; Hürriyet Gazetesinin bugün ulaşamayacağı devlete ait hiçbir gizli belge yoktur. Bu maharetlerini Susurluk, Şemdinli ve Mavi Hat gibi birçok operasyonda ziyadesiyle gösterdiler.
Bugünkü halleri, Ergenekon körlüğüdür. Tamam yandaş olmayın ama yamuk da olmayın. İşinize gelirse gazetecilik, gelmezse sızma deyip geçiştirmeyin.
Tamam mı anti-militan gazeteci!.