Biz, o telefonu 2 yıl önce sormuştuk!

Biz, o telefonu 2 yıl önce sormuştuk!

Hani, hep; “Vakit’i okuyun, ama vaktinde okuyun” deriz ya; işte yine aynı şeyi söyleyeceğiz; “Vakit’i vaktinde okuyun” ki, “gerçek”leri öğrenmek için aylar, yıllar geçmesini beklemeyin... “Vakit’i vaktinde okuyun” ki; dönen “dolap”lardan, kurulan “tuzak”lardan zamanında haberdar olun!.. “Vakit’i vaktinde okuyun” ki; Türkiye üzerinde oynanan “oyun”lardan, beslenen “kirli emel”lerden sıcağı sıcağına bilginiz olsun... “Vakit’i vaktinde okuyun” ki; “kimlerin ne dolaplar çevirdiğini” öğrenmek için yıllarca beklemeyin!.. “Vakit’i vaktinde okuyun” ki; “maske”ler çabuk düşsün, “plân”lar zamanında “deşifre” edilebilsin ve “tedbir”ler zamanında alınabilsin!..
Bunları yazıyorum ki; “Vakit’in yazdıkları”na kulak verin!.. Ama, vaktinde!.. Aksi halde; “senaryo”lar yazılır, “tezgâh”lar kurulur ve “oyun”lar sahneye konulur, sizler de bu oyunların sadece “seyirci”si olursunuz!.. “Senarist”lerin yazdığı, “aktör”lerin veya “figüran”ların oynadığı oyunun seyircisi!..
KARADAYI’DAN NEZİH(!) KÜFÜRLER!
İşte, “gündeme bomba gibi düşen” bir olay daha... Dünkü “internet siteleri”ne düşen bir “ses kaydı”nda, Genelkurmay eski Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı, dönemin ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu hakkında, “çok ağır küfür”ler savuruyor!..
Meselâ, diyor ki;
“Cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi için 367’yi bulamazlarsa, iş bitiyor. Mumcu, zaten teklifi yapan pezevenk kendisi. Ben Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kesinlikle girme dedim. Girmedi o. O girseydi, seçiliyordu. Abdullah Gül olmadı. Gaye oydu. Fakat bu bana Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesini istediğini anlattı. Ben sakıncalı olduğunu söyledim. O ısrar etti. Hava atmak için bunu teklif etti. AKP de bu teklifin üzerine atladı. 367 bulamazlarsa katakulliye gidiyor.
Ben sakın girmeyin diye bir iki milletvekiline daha telefon ettim. Bu Halk Parti’den oraya geçmiş olanlara telefon açtım. Şimdi adam bu teklifi yapan bizim başkan diyor. Ben de genel kurula girmesini ve çekimser oy kullanmalarını söyledim. Ondan sonra dedim ki birkaç arkadaşa daha söyle. Düşünecek onu. Ben bir iki eski bakana daha söyledim bunu. Onlar da bir iki milletvekiline söyleyecekler bakalım.
Sabih Kanadoğlu’na teşekkür ettim. Gece 45 dakika kadar konuştuk. Bundan sonra ne olacak diye sordum. O da kötü istikamete gittiğini söyledi. Ancak bazı şeyler olabilir dedi.”
İLK YAZAN VAKİT OLMUŞTU
Düşünebiliyor musunuz;
Org. İ.Hakkı Karadayı, “üzerine hiç vazife olmadığı halde” Erkan Mumcu’yu arayıp; “Kesinlikle Meclis’e girme” diye telkin, tavsiye veya tehditte bulunuyor!..
Dahası, “Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi”ni teklif ettiği için de, “pezevenk” diyor Mumcu’ya!..
Bu ses kaydı, elbette çok konuşulacak!..
Bu bant, sadece “Cumhurbaşkanlığı seçimleri”nde kimlerin devreye girdiğini ve kimlerle neler görüştüklerini ortaya koyan çarpıcı bir belge!.. Allah bilir, başka konularda ne dümenler döndü?..
Şu hâle bakın;
Sadece İ.Hakkı Karadayı değil, Sabih Kanadoğlu da devrede!..
Ne için?.. Elbette “kaos” için!..
Dedim ya; bu bant, çok konuşulur!..
Kimbilir, belki de aynı Karadayı’nın “daha başka kimlere telefon ettiği” de çıkar ortaya!..
Ya da; “daha başkaları”nın, “bir başkası”yla yaptığı görüşmelerin kasedi de çıkar ortaya ve işte o zaman anlaşılır, “kaosa yol açan diller”in neler tezgâhladığı!..
Ama, şunu gururla söyleyebilirim ki;
Biz, böyle bir “ses kaydı”nın ortaya çıkmış olmasına hiç şaşırmadık!.. Çünkü biz, “Perşembe”nin geleceğini “Çarşamba”dan biliyorduk ve bunu da açık açık yazmıştık!..
Hele hatırlayın...
“Olay”ın cereyan ettiği 25 Nisan 2007’nin üzerinden 1 ay bile geçmeden, yani 14 Mayıs 2007’de sormuşuz Erkan Mumcu’ya;
“O telefon kimden?”
Öyle ya; 25 Nisan günü, Erkan Mumcu’ya bir “telefon” gelmiş!..
O telefondan sonra, Mumcu “Meclis’e girmek”ten vazgeçmiş!..
BİR TELEFON GELDİ, KİMYASI BOZULDU!
Muhabirimiz Kenan Kıran, o günlerde ANAP yönetiminde bulunan fakat daha sonra istifa eden Hüseyin Kocabıyık’la görüşmüştü!..
Kocabıyık, “25 Nisan günü yaşananları” şöyle anlatıyordu:
“Söz konusu toplantıda, Sayın Erkan Mumcu Meclis’e girme eğilimindeydi. Erkan Mumcu, ‘367’yi Anayasa Mahkemesi gerek görürse, bunun arkasından ekonomik kriz bile gelir. Türkiye çok krizli döneme girebilir’ dedi. Ama ne olduysa saat 16.45-17.30 arasında bir şey oldu. Telefonlar geldi, gitti.
Sayın Genel Başkan çıktı, girdi, çıktı, girdi. Ben bir şeyler olduğunu anladım, sonra içeriye girdi kendisi. ‘Erdoğan Teziç’e suikast olmuş, bundan sonra artık her şey değişti, her şeyi yeni baştan düşünmek gerekir’ dedi. Ben tabii o an bir şey anlamadım!.”
“Erkan Mumcu’ya; ‘Sayın Genel Başkanım, siyasetçiler olarak, milli iradenin yegâne temsilcisi olan Meclis’in görev ve yetkilerini alıp bir başka kuruma devredemezsiniz. Bu size milletin emanetidir. Eğer Meclis’e girerseniz, kusura bakmayın ben sizinle siyaset yapamam’ dedim.. O da; bana; ‘Kafam çok karışık, düşüneceğim. Evde yalnız başıma kalacağım ve düşüneceğim. Kafam karışık ve bunaldım!’ dedi.”
Lütfen dikkat... Bir “o anki fotoğraf”a bakın, bir de “Erkan Mumcu’nun ruh hali”ne!..
Bir “telefon” geliyor!..
Vee, Mumcu’nun hayatı değişiyor!..
Salona giriyor, çıkıyor!.. Giriyor, çıkıyor!..
Sonra da, “çok bunaldım” diyor;
“Eve gidip, yalnız başıma düşüneceğim!”
Belli ki, telefondan sonra kimyası bozulmuş!..
Şimdi ortaya çıkıyor ki;
“Telefon eden kişi Karadayı”dır!..
“Girme” demektedir Erkan Mumcu’ya; “Meclis’teki oylamaya girme!.. Girersen 367 sağlanır ve Abdullah Gül seçilir!..”
Öyle ya;
Daha önce “367 Sabih”le görüşülmüş ve “367 ucûbesi”ne kılıf bulunmuş!..
Ama Mumcu’nun kafası hâlâ karışık!..
ERDOĞAN TEZİǒE SUİKAST HABERİ!
O halde, bir “olay” cereyan etmeli ki, Mumcu’nun kafasındaki karışıklık giderilsin!..
Artık “telefon” eden yine Karadayı mıdır, yoksa bir başkası mıdır bilmem, ama Mumcu’yu aynı gün telefonla arar ve der ki;
“YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’e suikast teşebbüsünde bulunuldu!”
Bu haberi alan Mumcu, “Artık her şey değişti” der; “Her şeyi yeni baştan düşünmek gerekir!”
Düşünür ve 27 Nisan’da yapılacak “Cumhurbaşkanlığı oylaması”na katılmaktan vazgeçer!..
Ama, şunu hiç akletmez;
Teziç’e suikast girişimi, Vakit’in o günlerde yazdığı gibi; tamamen bir “oyun”, tamamen bir “komedi” ve tamamen bir “senaryo” ve “tezgah”tı!..
Evet, “tezgâh”tı, çünkü “bir gün sonrası”nı Osman Özsoy, şöyle anlatıyordu:
“İlginçtir, YÖK’e silahlı saldırı yapıldığı haberi ertesi günü gazetelere düştüğünde, ben Ankara’dan İstanbul’a dönüyordum. Otobüste koridor kenarındaki koltukta gazetemi açmış okurken, aynı hizadaki koridora bakan koltukta oturan bir genç, gazetedeki bir haber ilgisini çekmişcesine, “Şu gazeteye bir bakabilir miyim abi” diyerek gazeteyi hızlıca elimden aldı ve şaşkınlıkla, “yok ya böyle bir şey...” dedi.
“Ne yok, anlamadım” dedim. Meğer kendisi YÖK’te güvenlikte çalışıyormuş.
Bunlara; gidin, 15–20 gün kafa dinlendirin diye apar topar izin vermişler.
Şimdi anlaşılıyor ki, sanıyorum bunları işin foyası ortaya çıkmasın diye bir süreliğine oradan uzaklaştırmışlar.
Soru şu;
O gün YÖK’te gerçekten ne oldu? Nasıl oluyor da, YÖK başkanlık binasına çok uzak mesafede her nasılsa patlatılan (veya patlatılmayan) bir silahtan yola çıkarak, sanki YÖK Başkanı ciddi bir saldırıya kurban gitmiş gibi ortalık velveleye verildi ve olay abartılabildi.
Bu olaydan yola çıkılarak, Erkan Mumcu’nun bile tırsmasına yol açan bir ortam oluşturulabildi.
O gün otobüste denk geldiğim kişinin söylediklerinden yola çıkılarak, personele izin olayını ilgililerin dikkatine sunuyorum. Öyle bir zamanda personelin daha bir önemle işine sarılması mı beklenir, yoksa bir şey görmediniz duymadınız der gibi bir müddet uzaklaşmaları için izin mi verilir.”
MUMCU, NİHAYET DÜN KONUŞTU!
Evet, “Cumhurbaşkanlığı oylaması”nın yapılacağı “27 Nisan’dan 2 gün önce” bunlar yaşandı Türkiye’de!..
Önce “telefon”lar geldi!..
Sonra “suikast”(!)lar düzenlendi!..
Neticede, Sabih Kanadoğlu’nun uydurduğu “367 Ucubesi”ne uyuldu ve Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi engellendi!..
Engellendi de ne oldu?..
Gül, şu anda Cumhurbaşkanı...
Ama Erkan Mumcu ve Mehmet Ağar, birer “siyasi mevt” durumunda!..
Tabii şu da var:
Vakit’in, 14 Mayıs 2007’de sorduğu “O telefon kimden” sorusuna ve 2 Ağustos 2007’de yaptığı “Önce telefonu açıkla” çağrısına; aradan 2 yıl geçtikten sonra bile olsa cevap verdi Erkan Mumcu!..
Ortaya çıkan “Karadayı’nın ses kaydı” üzerine dün demiş ki;
“Bu telefon görüşmesinde birleşme kararımızı kutlamış, konuşmanın devamında '367' tezine destek vereceğimizi umduğunu beyan etmiş ve bizden '367 iddiasının hukuksal bir temelinin bulunmadığı bu hususta en doğru çözümün seçimi halkın yapacağı bir anayasa değişikliği olduğu' yanıtını almıştır.
İsmail Hakkı Karadayı kendisine atfedilen ses kaydı gerçek ise bizim bu tutumumuzu anlayamamış veya içine sindirememiş olmalı ki hakkımızda hakaretamiz sözler sarf ediyor. Her söz sahibinin seviyesini gösterir ve sahibine aittir.
İki yıldan beri anlattığım şeylerin gerçekliğinin böyle bir kayıtla da ortaya çıkması benim için şaşırtıcı değil. Çünkü gerçeklerin en temel vasfı eninde sonunda ortaya çıkmalarıdır.”
Demek oluyor ki;
“Telefon görüşmesi doğru”dur!..
Demek oluyor ki;
“O telefon, Karadayı’dan” gelmiştir!..
Peki, 14 Mayıs 2007’de Vakit ne demişti;
“O telefon kimden?”
Aradan aylar geçtikten sonra da olsa, “sorunun cevabı”nı aldığımız için mutluyuz!..
Mumcu, keşke vaktinde konuşsaydı!..
=============
Yine o bildik uyarı!
Tarih, 29 Ocak 2009... Yani, dün... Saat 12.57... Üzerinde “İşçi Partisi Genel Başkanlığı” yazan ve partinin amblemi de bulunan bir “faks” aldım.
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Erkan Ünsel diyordu ki; “Gladyo’nun suikast plânında Atatürkçü, devrimci Şule Perinçek hedef!”
“Yetkililerin göreve çağrıldığı” faksta, “eski bir Yargıtay Başsavcısı’nın da hedefte olduğu” ileri sürülüyor!.. Açıkça deniliyor ki; “Gladyo köşeye sıkışmıştır... Her türlü çılgınlığı yapabilirler!..”
Ne yalan söyleyeyim, ben bu tür “uyarı”lar yapıldığında, hep Cumhuriyet gazetesini hatırlarım.. Malûm, Cumhuriyet gazetesi de, “bombalama”dan önce, adeta “kampanya” açmış ve “Tehlikenin Farkında Mısınız!” anonsları yayınlamıştı... Bu anonslar bir “uyarı” mıydı, yoksa bir “tezgâh”ı mı haber veriyordu, hâlâ anlayamadım!..
İşçi Partisi’nden yapılan “uyarı”yı da anlayabilmiş değilim!.. Yine “ortalığı karıştırmak” isteyen birileri mi var, yeni bir Alparslan Arslan mı ayarlandı acaba?!?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi