Saliha AKKUŞ

Saliha AKKUŞ

BİZİM EN BÜYÜK AYIBIMIZ

BİZİM EN BÜYÜK AYIBIMIZ

Ana dilimiz Türkçenin, atalarımızdan gelen kelime zenginliği ile konuşulabilmesi ve tarihi bir miras olarak gelecek nesillerimize bozulmadan emanet edilebilmesinin tek çaresi; Peygamber Efendimizin (SAV) bir hadisi; “Beşikten mezara kadar ilim öğrenin ve ilim öğretin”.

 Dili bozulmuş, kısırlaşmış ve dilde kelime zenginliğini kaybetmiş toplumlar birbirleriyle anlaşamazlar. Aynı duygu ve düşüncelere sahip olmalarına rağmen, kendilerini doğru ifade edemezler. Beyinlerinin tanımlayamadığı duygu karmaşaları ile birbirlerine karşı kırgınlık yaşarlar. İnsanlar içinde anlaşılabilmek bir lükstür. Dil kalıpları bozulmuş, kelime hazineleri kısırlaşmış toplumlarda çok daha büyük bir lükstür.

Geçtiğimiz hafta, Türkçemizin korunup, dil zenginliğimizin geliştirilebilmesi için çalışan yazar ve düşünürlerimizden Yavuz Bülent BAKİLER Beyin üç buçuk saat süren uzun bir konferansına katıldım. Konu başlıklarından bir tanesi çok dikkat çekici idi. Yavuz Bey, gençliğinde okumak üzere satın aldığı kitapları gören annesinin; “benim aslan oğlum, benim güzel oğlum, yavrum, bu kitaplara verdiğin parayı leblebiye üzüme versen yesen olmaz mı?” dediğinden bahsetti. “İşte bizim en büyük ayıbımız budur. İnançlı bir anne bile çocuğunun kitaba verdiği parayı leblebiye, üzüme harcamasını istiyor. Analarımızın % 95’i aşağı yukarı böyledir. Hiç tereddüt etmeden söylüyorum, bu salonu dolduran dinleyici kardeşlerimizin annelerinin % 95’i de böyledir” diyerek; bizim toplumumuzun, kitabı, okumayı, kütüphaneyi ve bilgiyi değerli bilmekten çok, karın doyurmayı daha önemli gördüğünü vurguladı.

Acaba bizim toplumumuz hangi tarihten itibaren kitabı, bilgiyi ve öğrenmeyi unuttu da, karın doyurmayı birinci sıraya aldı? Kaç yıldan beri okumuyoruz? Dilimiz, Türkçemiz ne durumda? Okumuş, ilim irfan sahibi binlerce şehidimizi, dili ve ilmi ile birlikte Çanakkale Harbinde toprağa gömdüğümüz için mi bugün biz ilim ve bilgi açlığımızı karın tokluğunda arıyoruz? Atamızdan Yavuz Selim, Fatih Sultan Mehmet gibi büyüklerimiz bir fetih seferine çıkar iken beraberinde birkaç katır yükü kitap götürürlerdi.

Ecdadımız bilginin ne kadar büyük bir güç olduğunu çok iyi bildiği için, savaş dönemlerinde bile okumaktan hiç taviz vermemiştir. Fatih Sultan Mehmet Han rahmetli, 900-1000 sayfalık bir kitabı bir saat gibi çok kısa bir sürede okurlardı.

Günümüz insanı, beyin zekâsını kullanmaktan çok, hız reflekslerini teknoloji aletlerini hızlı yönetmede kullanıyor. Bu gün bir üniversite öğrencisi bile dakikada en fazla 150-250 kelime okuyabiliyor. Beynimizin algılama kapasitesi en az 1000 kelimedir. Beyin, kişinin geçmişte yaşadığı olumlu, olumsuz olayları, gelecekte yaşayacaklarını hayal edip düşündürerek, arada kalan 750 kelimelik boşluğu doldurarak bilgiye galip gelir. Okuyan kişi de sıkılır ve okuduğundan bir şey anlamadığı için okumaktan ve bilgi öğrenmekten uzaklaşır. Hâlbuki beynimizin eğitilerek hız refleksi kazandırılmaya ihtiyacı vardır.

   Akıl boşluktan hiçbir zaman hoşlanmaz ve bizim bunu neden yaptığımızı sürekli sorgular. Göz ile beyin arasında oluşan bu boşluk nedeniyle de, akıl bedene sürekli stres salgılar. Çağımızın birçok hastalığı da bu boşluktan meydana gelir. Unutkanlık, huzursuzluk, stres ve stres nedeniyle oluşan rahatsızlıkların altında yatan en önemli nedenlerden biri de; göz ve beyin faaliyetleri arasında oluşan bu 750-800 kelimelik boşluktur.

Beynimiz bizim için çok büyük bir nimet olmanın yanında, bilinçsiz kullanıldığında bizim en büyük düşmanımızdır. Beynin gıdası bilgi, eğitimi ise okumaktır. Yavuz Bülent BAKİLER Bey’in ifadesiyle günümüzde bizim en büyük ayıbımız okumamak, öğrenmemektir.

Leblebi, üzüm parasını kitaba verip sürekli okuyan, okudukça öğrenen, öğrendikçe haklarını aramasını bilen, insan olarak ne kadar çok kabiliyete sahip olduğunun farkına varabilen, hayat kalitesini yükselten ve diline ve ilmine sahip çıkan bir bilgi toplumu olabilmemiz ümidiyle… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Saliha AKKUŞ Arşivi