Saliha AKKUŞ

Saliha AKKUŞ

CAMİDE SANDALYELİ NAMAZ

CAMİDE SANDALYELİ NAMAZ

Toplumumuzda hasta sayısı her geçen gün hızla artıyor. Yaşlısından gencine, bu gün birçoğumuz çok farklı hastalıklar ile yüz yüzeyiz. Hastalandığımızda hekime gider, iyileşebilmemiz için gerekli ilacı alır, kullanır ve tedavi oluruz. Bu dönemden itibaren bilinçli yaşamaya başlamaz ve yaşadığımız hastalığın sebeplerini araştırıp önlem almayı düşünmez isek, tedavi olup kurtulduğumuzu sandığımız hastalık, bir süre sonra başka hastalıklar ile birlikte tekrar kapımızı çalar.

Diyanet İşleri Başkanlığımıza bağlı Din İşleri Yüksek Kurulumuz; Camilerimizin arka saflarında kullanılan tabure ve sandalyelerin görünümü bozduğunu ve göze hoş gelmeyen görüntülere yol açtığını, hastalık ve özürlülük gibi rahatsızlığı olanların mecbur kalmadıkça namazlarını sandalyede değil, yere oturarak, diz çökerek ya da bağdaş kurarak kılmaları gerektiğini bildirdi. Bu açıklama, basınımız tarafından haber olarak yayınlandı. Camilerden alınan resimlerde, sıralı halde bulunan sandalyelerde oturarak namaz kılan cemaatin görünümü, sanki bir konferans salonunu andırıyor. 

Bu insanlarımız, hareket kabiliyetlerini sınırlayan, belki de yürümelerini zorlaştıran çok çeşitli sağlık sorunları bulunmasına rağmen; inançlarının bir gereği olarak, kendileriyle aynı inançları paylaşan insanlar ile birlikte yapılacak toplu dua ve ibadetin olumlu enerjisinden faydalanabilmek gayesiyle bin bir sıkıntı içinde camiye geliyorlar. Aralarında hasta olanlar ile birlikte, yeni ameliyat olmuş veya bedeni engelli olanlar da bulunabiliyor. Gönlümüz ister ki, yere oturarak namaz

kılabilsinler. Ancak, diz çökebilseler, ya da yere oturabilseler, ibadetlerini yapabilmek için sandalye veya tabureye zaten ihtiyaç duymazlar.

Dinimiz kolaylık dinidir ve dinde zorlama yoktur. Sağlık sorunları ve bedeni engellerinin kendilerine yaşattığı bütün zorluklara rağmen, ibadet için camiye gelmeyi tercih eden insanlarımızın sanki birer suçlu veya ayıplılarmış gibi, basında görüntülenme ve gündeme alınması, ilgili kişiler ve yetkili kuruluşların büyük bir ayıbıdır. Bu kuruluşların görevi camilerimizde yapılacak ibadetlerin nasıl yapılacağını öğretmek, nizam ve intizamı sağlamak, ibadet için camiye gelen insanımızın sorun ve ihtiyaçlarına çözüm bulmaktır. Acaba bu makamlarda oturan yetkililerimiz görevlerini medya aracılığı ile mi yapmalılar?

Bu gün Avrupa ülkelerinde dini kuruluşlar, Hahamlar, Papazlar insanları rahatlatıp, her türlü ihtiyacını karşılayarak, o dinin üyesi bulunmayan insanları bile cezp edecek imkânlar sunuyorlar. Din İşleri Yüksek Kurulumuz, Peygamber Efendimizin (SAV) bir hadisi olan; “Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz. Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız.” prensibini bir daha gözden geçirmeli. Diyanet İşleri Başkanlığımız da; her ne şartta olursa olsun, ibadet için camiye gelmeyi tercih eden cemaatini bilgilendirmeli ve bu tür ihtiyaçlarını, basına yansıtmadan, zamanında fark ederek giderip, çözüme kavuşturabilmelidir.

İnsanımızın camilerimize yansıyan sağlık sorunu, bu gün bütün toplumumuzu yakından ilgilendiren ve her geçen gün yaygınlaşarak büyüyen ciddi bir sorun. İnsanımız ne yiyor, ne içiyor, ne ile besleniyor? Besleniyor mu, yoksa yalnızca karnını mı doyuruyor? Sağlıklı ve doğru beslenmeyen bir beden hiçbir zaman sağlıklı olamaz, oturamaz, diz çökemez, yürüyemez ve hareket esnekliğini kaybeder.

Sorun bütün bir toplumu yakından ilgilendiriyor. Bu gün birçoğumuz; evimizde kullandığımız en küçük bir elektronik aletin Kullanma Kılavuzunu okuyup, bu eşyamızı Kullanma Kılavuzunda belirtilen kurallara göre kullanmamıza rağmen, beslenmemiz, boşaltım sistemimiz, midemiz veya bedenimiz ile ilgili bilgileri öğrenip uygulamayı gerekli görmüyor, bu konuyu yalnızca uzmanlara bırakıyor, bizler çok da ilgilenmiyoruz.

Gelişmiş ülkeler kendi insanlarının hizmetine Koruyucu Hekimlik Sistemini sunmuşlar. İnsanlar hastalanmadan önce, neyi, ne zaman, nasıl yiyeceklerini, beden yapılarını özelliklerini ve nasıl beslenmeleri gerektiğini bu birimlerden doğru bir şekilde öğrenip uyguluyorlar. Böylece, hastalandıktan sonra hastalığa çözüm aramak yerine, hiç

hastalanmadan yaşamaya çalışıyorlar. Yaz aylarında ülkemizi gezmeye gelen turistlerin birçoğunun yaşları ilerlemiş olmasına rağmen, çok çevik ve çok daha sağlıklı olduklarına şahit oluyoruz. Bu durum bize, Koruyucu Hekimlik Sisteminin yaptığı çalışmaların ne kadar faydalı olduğunu gösteriyor. Koruyucu Hekimlik Sisteminin bulunmadığı ülkelerde ise; “dilediğin gibi yaşa, karnını istediğin gibi doyur, hastalanınca da tedavi olmak için ilaç kullanmaya başla veya ağrı kesiciler ile hastalığı bir müddet ertele” prensibi geçerli olabiliyor. İlaç ve Tedavi giderlerinin ülke ekonomisinde ne kadar yer tuttuğunu hepimiz biliyoruz.

Camilerimizde görülen tablo, toplumumuzun bu genel sorunundan dışa yansıyan vahim bir hal. İnsanlarımız bedenlerini adeta sürüklüyorlar. Koruyucu Hekimlik Sistemi ile insanımızı bilgilendirme, bedenimizin Kullanma Kılavuzunu iyi öğrenme ve toplumumuzun sağlığını koruyabilmek için, Sağlık Bakanlığımıza ve Tarım Bakanlığımıza büyük görevler düşüyor.

Sağlıkla kalınız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
OKUYUCULARIMIZIN DİKKATİNE !... Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Saliha AKKUŞ Arşivi