Senin Derdin Varsa Benim Allah'ım Var!
Hiç düşünüyor muyuz; zaman durmuyor, bizler misafiriz ve sahip olduğumuz âleme göç edeceğiz.
Peki, misafirliğe gittiğimiz bir evde sahip olduğumuz bir derdimiz bize engel olabilir mi? Umursamazsınız, nasıl olsa çıkacağım birazdan dersiniz, ev sahibi ile olan muhabbetinize hoş bir şekilde devam edersiniz? Dünya madem bir misafirhanededir. Bu misafir evinde aldığımız sıkıntıları biraz olsun inceleyelim istedim.
Sizlere birkaç soru soracağım, bu sorunun cevaplarını kendinize vererek yazımı okumaya devam etmenizi isteyeceğim.
Müslüman mıyız? İman ediyor muyuz?
Böyle soru sorulur mu diyeceksiniz. Tabi ki Elhamdülillah cevapları geldi kulağıma…
Müslümanlığın temel şartı nedir?
İmanın altı şartını kabul etmemiz, hepimizin bildiği…
Peki, bunları önce içinizden tekrar sayın ve şu soruya cevap verin?
Bunların bir tanesinden şüphe duysak “iman etmiş olur muyuz?”
Peki, soruyorum yine size kendi irademizle hayatımıza yön verdiğimiz her bir adım bizim neyimizdir?
KADERİMİZ… Kadere iman mademki imanın şartıdır. Mademki ufak bir şüphe olsa imanımız tehlikeye girer. Peki, yine soruyorum, neden başımıza gelen derdi, sıkıntıyı büyütüp, sorgulayıp, gelecek hayatımıza engel teşkil ediyoruz?
Derdi o kadar büyütüyor, o kadar sorguluyor ve o kadar çok sahipleniyoruz ki, gelecek hayatımızı sallantılı devam ettiriyoruz. Derdimiz kaderimizde varsa eğer kadere tam manasıyla iman etmemiz gerekiyorken, bu sorgu, bu haykırış ve bu suçlu arama psikolojisi ve bu isyankârlığa neden gidiyoruz?
Allah muhafaza bazen öyle bir isyan haline bürünüyoruz ki, sanki Cenab-ı Hakk’ın izni olmadan o dert bize gelmiş gibi... Bize mutluluk ve başarıda geliyorsa Allah’tandır. Dert, sıkıntı ve engel de geliyorsa Allah’tandır. Bunun nedeni imtihan dünyasında oluşumuzdur. Mutluluğu karşılarken nasıl ki Allah’a şükrediyor. Allah nasip etti diyorsak, derdi, sıkıntıyı karşılarken de Allah’tan geldiğini bilip, imtihanımız için ona sabredeceğiz.
Başta verdiğim örneğe dönecek olursak eğer…
Düşünün bir misafirliğe gittiniz. Ve o evdeki bir sebepten dolayı başınıza bir dert aldınız. Sıkıntılı oldunuz birden… Ne düşünürsünüz, kendi evinize dönmeyeceğinizi ve hayat boyu orada yaşayacağınızı düşünüp, oradaki gelecek yaşantınıza bu dert büyük engel olup deyip sağa sola mı savrulacaksınız?
Yoksa soruyorum, bu ev benim değil misafirliğe geldim. Bu sıkıntım sadece bu evde geçerli olur. Nasıl olsa evime döneceğim. Benim için büyük bir engel olamaz. Hayatıma engel olamaz, boşver… Nasıl olsa evime döneceğim, deyip, ev sahibiyle hoş muhabbetinizi devam mı ettirirsiniz?
Herkes ikinci seçeneği söylüyor kulağıma… E o zaman soruyorum sizlere ki, madem bu dünyada misafiriz. Madem evimize, ana yurdumuza döneceğiz. O zaman bu dünyayı kendi evimiz ve sonsuz hayatımızın yeri zannedip o derdi neden büyütüp, gelecek yaşantımıza, gelecek saadetimize engel olarak ortaya koyarız.
Derdimizde, sıkıntımızda, mutluluğumuzda, başarımızda bu dünyada kalacak. Bunlar sadece ebedi saadetimizin rahatlığını hazırlamak için bizlere sunulmuş birkaç imtihan aşaması… Ebedi saadetimizin rahatlığını en yüksek mertebeye ulaştırmak istiyorsak eğer, her şeyin Allah’tan geldiğini bilip. Ona göre yaşamaya devam edeceğiz. Her zaman söylediğim gibi; bize mutluluk verene “şükredeceğiz” bize sıkıntı verene “sabredeceğiz” ama hiçbir zaman o duyguların baki olduğunu zannedip onları sahiplenmeyeceğiz. Yapmamız gereken geçici olduğunu ve Allah’tan geldiğini bilmek…
Şimdi soruyorum, tekrardan başa döneceğim. Kaderimize imanda şüphe etmiyorsak, her şeyin Allah’tan geldiğini bilip sadece bu dünya için geçici olduğunu düşünüp ve hayatımızı böyle Müslüman bir şekilde yaşamak zorundaysak, böyle bir düşünceye sahip hayatta dertler, sıkıntılar bize engel mi olur? Yoksa Cenab-ı Hakkı anmamıza vesile olduğu için kalbimizi huzurla mı doldurur?
Ey İnsan! Bak Allah ne diyor;
“...gerçek şu ki, biz insanın tarafımızdan bir rahmet tattıracağımız zaman ona sevinir. Ama ellerinin işledikleri yüzünden başlarına bir kötülük gelirse işte o zaman insan pek nankör kesilir.” [Şura-48.]
Kendi irademiz ile kendi kaderimizi çizdiğimiz bu yolda aldığımız sıkıntıdan dolayı Allah’ı hatırlamıyor, yeterince sabretmiyor ve Müslümanlık görevimizi birçoğumuz unutuyoruz.
Değerli dostlar, sıkıntılarımız elbette olacaktır. En büyük sıkıntıyı Peygamberler çekmiştir. Dinimize ne kadar bağlanırsak imtihanımızda o kadar ağır olur. Şunu unutmayın ki; Allah sevdiği kuluna sıkıntı verir ki, her daim benden istesin. Bana dua etsin, diye… Kendisiyle muhatap olmasını istemeyen kuluna ise bütün dünya nimetlerinin en iyisini gönderir ki, benden bir şey istemesin diye…
Haydi, o halde madem kendi yurdumuza dönecek ve burada geçiciysek ona göre yaşayıp daha fazla sarılalım. Dertte, mutluluk da bizim için en büyük nimettir…
Başta kendi nefsime ve sonra sizlerin düşüncesine vesile olmak ümidiyle…
Selam ve dua ile…