Yalanlama ve kafes
Ne kadar çok yalanlama gördük Dağlıca’dan bu yana.
Aktütün, Lahika, Poyrazköy’deki “mühimmat”, “kâğıt parçası” ilk aklıma gelenler.
Bu yalanlamaları yapan Genelkurmay ne yazık ki birçok konuda halkına doğruyu söylemiyor.
Açıklamalarından anladığım kadarıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, kendilerine yönelik her eleştiriyi “düşmanlık” olarak görüyor, yaptıkları her hukuksuz eylemin ortaya çıkarılmasını bir “komploya” bağlıyor.
Kendi halkına karşı yoğun bir “psikolojik savaş harekâtına” girişmiş bir ordunun, kendi ülkesindeki insanlarını “düşman” gibi görmesi kaçınılmaz.
Askerliğin doğal tanımı olan “sınırları koruma görevinin” yerine “cumhuriyeti ve devleti koruma” görevini koyunca, kendi insanlarını da “düşman” olarak görmek zorunda kalıyorlar.
Çünkü “cumhuriyeti ve devleti” bu ülkenin insanlarına karşı koruduklarını düşünüyorlar.
“İç düşman” saçmalığı da, ordunun doğal karşıladığı bu “görev kaymasından” kaynaklanıyor.
Kendi ülkelerinde kendi insanlarıyla bir “savaş halindeler”, sanırım söyledikleri yalanları da “savaş hilesi” olarak değerlendiriyorlar.
Bir genelkurmayın kendi halkına bu kadar çok yalan söylemesinin benim görebildiğim başka bir açıklaması yok.
Her “eleştiriyi” düşmanlık saymalarının açıklaması da herhalde bu.
Genelkurmay, son olarak, bizim yayımladığımız bir belgeyi yalanladı.
Daha önce yayımlanan Lahika belgesiyle ilgili Genelkurmay Hukuk Müşavirliği’nin hazırladığı bir “bilgi notunu” yayımladık, o notta, Lahika’nın suç olduğu ve imha edilmesi gerektiği söyleniyordu.
Belge, bir Ergenekon sanığının avukatında ele geçirilmişti.
Genelkurmay, yalanlamasında, “kayıtlarında böyle bir belge olmadığını”, bu belgenin sahte olduğunu savcılığa bildirdiklerini açıkladı.
Genelkurmay’ın açıklamasına göre, “sahte belge”, askerî yazım kurallarına uygun biçimde ve “gerçek” isimler kullanılarak hazırlanmıştı.
Genelkurmay’ın yalanlamasından şöyle bir sonuç çıkıyor:
Genelkurmay’ın içindeki düşük rütbeli subayları bile isim isim tanıyan, aynen Genelkurmay gibi belge düzenleyebilen bir örgüt var ve Genelkurmay’ın adını kullanarak sahte belgeler üretiyor.
Bu, büyük bir suçtur.
Genelkurmay’ın “bu belge sahte” demesi yetmez, askerî istihbaratın ve diğer devlet birimlerinin, Genelkurmay’ın adını kullanarak “sahte belge” düzenleyen suçluları ortaya çıkarması gerekir.
Bu da çok zor değil, belgenin nerede bulunduğu belli, kimler tarafından bulunduğu da belli.
Önce onlara sormalı bu belgeyi nereden ve nasıl bulduklarını.
Genelkurmay’ın içine bu kadar” hâkim” olan birilerinin mutlaka karargâhtan olması, en azından karargâhla sıkı bağlantılarının bulunması lazım.
Sıkı bir soruşturmayla o “suç örgütünü” ortaya çıkarmalı Genelkurmay eğer bu belge sahteyse.
Aslında Genelkurmay, “ordu içindeki” bütün “suçları” ortaya çıkarmalı.
Bugün bizim gazetede korkunç bir planın ayrıntılarını okuyacaksınız.
Planın hazırlanma tarihi Mart 2009.
Bu yıl hazırlanmış.
Planı Deniz Kuvvetleri’nin subayları hazırlamış, şu anda süren bazı sorgulamalar ve tutuklamalar zaten ele geçirilen bu planla ilgili.
Gayrımüslimleri vurmayı, öldürmeyi, bombalamayı, korkutmayı, onların üstünde büyük bir baskı olduğu yolunda haberler yaymayı ve bütün bunları AKP’nin ve AKP’yi destekleyen Müslümanların üstüne atmayı planlıyorlar.
Bu suikastlarla, özellikle dış dünyanın hükümete olan desteğini yok etmeyi ve içerde de “Müslümanlar azınlıkları hedef aldı” propagandası yapmayı amaçlıyorlar.
Poyrazköy’de yakalanan “mühimmat” bu planı hazırlayanlar tarafından gömülmüş.
Mühimmatın gömüldüğü yerin krokisi ve cuntanın sahip olduğu silahların listesi de var.
Plan, bir Ergenekon sanığının bilgisayarında “şifrelenmiş” bir şekilde bulunmuş.
Cuntanın amaçlarından biri de zaten Ergenekon soruşturmasını engellemek.
Ergenekon’un “ordu bağlantısı” bu planı okuyunca daha da belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor.
Ergenekon örgütünü “önemsiz” göstermeye çalışanların nasıl bir belanın önünü açmaya çabaladıklarını da anlayacaksınız okuduğunuzda.
Bugüne kadar gördüğümüz en korkunç örgütlenmelerden biri bu planda beliriyor.
Planı okuduğumda “delirmişler mi bunlar” diye düşündüm, sanırım siz de böyle düşüneceksiniz.
Normal bir insanın zihninin alabileceği işler değil planladıkları.
Orduyu “hukukun içine çekmeliyiz” diye boşuna söylemiyoruz.
O hukuksuzluğun ucunda ölüm ve çılgınlık var çünkü.