Diyarbakır ve Kütahyadan 2 aday portresi
Bir gün Ergenekon, bir gün seçim... Gündemin ilk iki sırasında bu konular var... Tabiî Terör Devleti İsrailin Gazzeye yönelik soykırım amaçlı katliam saldırılarını unutmuş değiliz... Ne var ki; bir yandan istediğini alamayan bir yandan da Obamanın yemin törenini dikkate almak zorunda kalan İsrailin, tek taraflı olarak ilan etmek zorunda kaldığı ateşkes dolayısıyla Filistin meselesi, şimdilik gündemin gerisine düştü... Şu günlerde, Gazzeli Müslümanlar, dünya Müslümanlarının gönderdiği yardımlar ile yaralarını sarıyor, viraneye dönen evlerini tamir etmeye veya yeniden inşa etmeye çalışıyor. Bu vesileyle, bütün yardım kuruluşlarına, yani Kızılay, İHH, Deniz Feneri, Kimse Yok mu, Cansuyu ve Yardımeli derneklerine teşekkür etmek istiyorum... Çünkü, hepsi de yardım yarışı yapıyor, hepsi de yaralara merhem olmaya çalışıyor...
Yine bu vesileyle, duyarlı insanlarımızı da tebrik etmek istiyorum... İnsanımız, bir yandan Müslüman kardeşleri için yardım seferberliğine girişirken, bir yandan da boykot silahını kullanmaya başlamış ki; gelen haberler hayli sevindirdi beni!..
Duydum ki; boykot listesinde yer alan ABD ve İsrail malları önce raflardan indirilip depolara kaldırılıyor, sonra da üretildikleri fabrikalara geri gönderiliyormuş!..
Kısacası, çağrılar yankı bulmuş...
Dilerim ki;
Boykot çağrıları dilden dile, gönülden gönüle yayılır ve insanımız tüketimden kaynaklanan gücü ile ABD ve İsraili dize getirir!..
KUTBETTİN ARZU, İSABETLİ BİR TERCİH
Bu duygu ve temennimi dile getirdikten sonra, izninizle şimdi seçim konusuna girmek istiyorum.
Seçim dedimse, iki adaydan söz etmek ve CHPnin niçin halktan kopuk olduğunu, AK Partinin ise milletten niye teveccüh gördüğünü dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Malûm, Başbakan Tayyip Erdoğan, önceki gün Trabzondaydı... Cumhuriyet Meydanında düzenlenen Toplu açılış ve TOKİ konutlarının anahtar teslim törenine katılan Başbakan, gündemdeki konularla ilgili konuşmasının ardından 8 vilayetin ve Trabzonun ilçelerinin belediye başkan adaylarını açıkladı...
Ki, bunların arasında, merak ve heyecanla beklenen Diyarbakır Belediye Başkan adayı da vardı.
Öyle ya;
29 Marttaki mahalli seçimlerde, Diyarbakır; AK Parti-DTP yarışına sahne olacaktı!.. Tayyip Beyin kazanılmasını arzuladığı yerlerden biri de, Diyarbakırdı!.
Ama, aday önemliydi. DTPli Osman Baydemirin karşısına öyle bir aday çıkarılmalıydı ki; hem tanınsın, hem sevilsin ve hem de hizmet aşkı taşısın!..
Ne yalan söyleyeyim;
Tayyip Beyin, Diyarbakır: Kutbettin Arzu dediğini duyunca, tamam dedim, Diyarbakır için en uygun aday!
Hemen söyleyeyim; belki daha başka aday adayları da vardı ve onlar da elbette değerli insanlardı!..
Ama ben Kutbettin Arzuyu çok iyi tanıdığımı, onun Diyarbakıra çok şey kazandıracak kapasitede bir insan olduğunu düşünüyorum...
Peki; AK Parti Diyarbakır Milletvekili olmasının dışında nereden tanıyorum Kutbettin Arzuyu?..
Hatırlarsınız... 12 Aralık 2005 tarihinde Diyarbakırdaydım... İTO Başkanı Murat Yalçıntaş başkanlığındaki bir işadamı heyetiyle birlikte Diyarbakıra gitmiştik...
Gitmiştik, çünkü o günlerde Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı olan sayın Kutbettin Arzu ile Diyarbakır Ticaret Borsası Başkanı sayın Fahrettin Akyıl, yerel gazetelere ilân verip, açık davet yapmıştı İTO mensuplarına... Gelin diyorlardı, Gelin, Diyarbakırda yatırım yapma imkânlarını görüşelim!
Türkiyede bir ilkti bu... İlk defa bir oda başkanı, diğer oda başkanını yöresine davet ediyordu!..
İTO Başkanı Sayın Murat Yalçıntaş da, bu davete bir uçak dolusu işadamı heyetiyle birlikte icabet etmişti...
BU ÜLKEYE BİR ÇİVİ ÇAKIN DA!
Kutbettin Arzuyu, işte o zaman tanıdım... Diyarbakıra hizmet konusunda son derece istekli ve heyecanlı idi.
Sayın Kutbettin Arzunun hâlâ unutamadığım bir sözü vardı ki; hemen herkesin, üzerinde uzun uzun düşünmesi gerekiyor...
Şöyle diyordu Kutbettin Bey:
Bu ülkeye kim bir çivi çakacaksa, ben onun emrindeyim!.. Eğer çivi çakacak bir yer bulamazsa; gelsin, benim kafama çaksın!.. Yeter ki, bu ülkeye bir çivi çakılsın!
Bu sözler de gösteriyordu ki; her türlü fedakârlığa hazırlar!..
Zaten bunu, karşılamadan uğurlamaya kadar, fazlasıyla göstermişlerdi!..
Sayın Kutbettin Arzunun bir sözü daha vardı:
Diyarbakır ve bütün Türkiyenin, topyekün bir rehabilitasyondan geçmesi gerekiyor!
Yani, karşılıklı korkulardan, endişe ve güvensizlikten arınmak gerekiyor!..
Ve tabiî, vehim ve paranoyalardan da!..
Ama, nasıl?!?
Bana öyle geliyor ki;
AK Partiden belediye başkan adayı gösterilen Kutbettin Arzu, Diyarbakırda kucaklaşmayı sağlayacak isimlerden biri!..
Osman Baydemirin ayrışmacı tavrına karşılık, birleştirici bir insan!..
Söz Osman Baydemirden açılmışken, birkaç defa yazdığım bir tavrını, yeniden hatırlatmak istiyorum:
İTOdan gelen heyete karşı son derece kayıtsız kalan, uzak duran, bir hoşgeldiniz deme nezaketini bile göstermeyen Bay Baydemir, ne ilginçtir ki, Batıdan gelen heyetlerin ayağına kırmızı halılar seriyor!..
Ondan sonra da dışlanmışlıktan yakınıyor!.. Be adam, sen, ayağına kadar gelen ve şehrinde yatırım yapmak isteyen işadamlarını buyur etmeyip de, elin gâvurlarını baştacı yaparsan elbette dışlanır, elbette yalnız kalırsın!..
Her neyse... Sayın Kutbettin Arzuya milletvekilliğinden sonra belediye başkan adaylığında da başarılar diliyor ve CHPnin Kütahya adayına geçmek istiyorum...
DÜĞER VE ÜNİVERSİTEDE TERÖR!
İki-üç gün önce açıklandı ki, CHPnin Kütahya Belediye Başkan Adayı İsmail Hakkı Düğerdir!..
Peki, kimdir İsmail Hakkı Düğer?..
Kendisi, Dumlupınar Üniversitesinin eski Rektörü olurlar efendim?..
Ama, nasıl bir rektör?!?
Efendim, üst üste iki dönem rektörlük yaptığı için, İsmail Hakkı Düğerin yeniden aday olma hakkı yoktur!..
Ama olsun... Kendisi aday olamayınca, bir veliaht bulur!..
Ne var ki; Prof. Yüksel Burdurlu, rektör beyin hesabını bozar... Demokratik hakkını kullanarak rektörlüğe aday olur!..
Vaaaayy, sen misin aday olan?..
Ağır bir cezayı haketmiştir!..
Anında infaz kararı verilir.
Rektörlüğe adaylığını açıklayan Prof. Dr. Burdurlunun Mühendislik Fakültesi Yönetim Kurulu üyeliği ve İnşaat Mühendisliği Bölümü Çevre Teknolojisi Anabilim Dalındaki görevlerine 28 Ağustos 2003'de derhal son verilir!..
Biter mi?..
Bitmez!..
Öfkesini yenemeyen Rektör Bey, bu defa da Simav Teknik Eğitim Fakültesine geçici görevle sürgün gönderir Prof. Burdurluyu!..
Prof. Burdurlu da boş durmaz tabiî...
Bu keyfî uygulamaya son vermek için Kütahya Sulh Hukuk Mahkemesine başvurur...
Mahkeme karar verir:
Rektör Düğerin uygulaması haksızdır. Prof. Burdurlunun göreve iadesine!
Hayır, burada da bitmez...
Rektör beyin gazabı, daha da artar!..
O kadar ki; Prof. Dr. Yüksel Burdurlunun, merkez kampus alanına girmesini bile yasaklar!..
Bu yasak dolayısıyladır ki; ders de veremez Prof. Burdurlu!..
Ders verememekle kalsa, yine iyi!.. Kampus alanı içindeki lojmanına da giremez!..
Çünkü efendim;
Nizamiye kapısındaki görevliler, koskoca Profun karşısına dikilmekte, Yassah hemşehrim! demektedirler!..
Biter mi?..
Bitmez!..
LOJMANA BİLE GİREMEYEN ADAY!
Rektörlük, yeni bir talimat yayınlar;
Lojmanı derhal boşalt!
Oysa, o lojman;
Aynı Dumlupınar Üniversitesinin Malî İşler Dairesi Başkanlığının 20.3.2002 tarihli ve 429-324-A sayılı yazısıyla tahsis edilmiştir Prof. Burdurluya...
Hem de;
5 yıl süreyle!..
Şimdi ise;
Aynı rektörlük, D:7 numaralı daireyi boşalt demektedir!..
Şu işe bakın ki; Prof. Burdurlunun, daireyi boşaltmak için bile kampus alanına girmesi yasaktır!..
Neyse, uzatmayalım...
21 Mayıs 2002 tarihinden itibaren 15 gün süreyle lojmanına giremeyen Prof. Burdurlu, sonunda jandarmayı da alır yanına ve girer dairesine!..
Aaa, o da ne?!?
Bu defa da, yeni bir ceza verilir kendisine:
Maaşınızdan her ay 8de 1 oranında kesinti yapılmasına karar verilmiştir!
Biliyorum, patlama noktasına geldiniz... Olmaz ki diyorsunuz, Bir insanın üzerine bu kadar da gidilmez ki!
Öyle ya; alt tarafı, rektörlüğe aday olmuş adamcağız!..
Sırf rektör adayı oldu diye, bir insanın başına tüm bunlar geldiyse, varın siz düşünün rektörlerin yetkilerini!..
Neyse, biz yine konumuza dönelim...
Tüm bu baskılara ve haksızlıklara karşı, Prof. Dr. Yüksel Burdurlu da boş durmaz... Gider, Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dâvâ açar!..
21 Kasım 2001de açılan dâvâ, 20 Haziran 2003te son bulur.
Sonuçta;
Tarafları dinleyen Kütahya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, kararını açıklar:
30 milyar TLlik manevî tazminatın, dâvâ tarihi olan 21.11.2002 tarihinden itibaren işlemiş olan yasal faiziyle birlikte Rektör İ. Hakkı Düğerden alınıp, dâvâcı Prof. Yüksel Burdurluya ödenmesine hükmolunmuştur!
Sizin anlayacağınız;
Prof. Burdurluyu cezalandırmak için elinden geleni ardına koymayan rektörün, bu defa kendisi cezaya mahkûm olmuştur!..
CHPNİN ARKA BAHÇESİ!
Tabiî, sadece Prof. Burdurlunun açtığı dâvâdan değil, Prof. Dr. Zafer Telin açtığı dâvâdan da 6 milyar lira tazminat ödemeye mahkûm olur!..
Sadece bunlar mı?..
Düğer, hakkında açılıp da 2006 yılında Yargıtay tarafından onaylanıp kesinleşen dâvâlardan da 6 ay ağır hapis ve 16 bin YTL tazminat ödemeye mahkûm olmuş!..
Dahası... Prof. Düğerin cemaatçi ve devlet düşmanı olmakla suçladığı 65 öğretim üyesi de 2007 yılında aklanmış ve üniversiteye geri dönme imkânı elde etmiş!..
Yani, İ.Hakkı Düğer, yine kaybetmiş!..
Aslına bakarsanız;
İsmail Hakkı Düğer, tam da CHPye uygun bir adaydır!..
Çünkü, daha üniversite bünyesinde iken başlamıştır siyasete ve iyice tecrübe kazanmıştır!..
Sizin anlayacağınız; üniversiteyi, CHPnin arka bahçesi olarak kullanmış bu bahçede yerli olan kim varsa kovmuştur!..
İşte şimdi CHPden adaydır!..
Hem de, Kütahyadan!..
Üniversitede estirdiği terörü, başkan adaylığı döneminde de estirirse, vay Kütahyalıların haline!.. Haaa, kazanmak mı?.. İşte onun hiç mümkünatı yok... Zira, AK Partiden yeniden aday gösterilen Mustafa İça karşısında hiç şansı yok!..
Bugünlük de bu kadar... Yarına Allah kerim...
===============
CHP ve öğrenci bursu!
Hemen her görüş ve her kesimden öğrenciye burs veren İstanbul Büyükşehir Belediyesi; Anayasa Mahkemesinin, CHPnin yaptığı başvuru paralelinde karar vermesi üzerine bursları kesti ve tepki gösteren öğrencilere dedi ki; Biz ne yapalım, bursları CHP iptal ettirdi!
Bu durum, elbette CHPye tepkiye dönüştü...
Kazdığı kuyuya düşen CHPyi kurtarmak isteyen Bay Kemal Kılıçdaroğlu, bir televizyon programında dedi ki; Biz, bu paraların yandaş öğrencilere dağıtılmasını önlemek istedik... Madem öyle; İstanbul Belediyesi, burs paralarını Kredi Yurtlar Kurumuna versin, dağıtımı onlar yapsın!
Herhalde bu bahane de tutmamış olacak ki; CHPliler yeni argümanlar geliştirip, diyorlarmış ki; Biz, sadece belediyelerin değil, diğer kamu kuruluşlarının da burs verebilmesi için dâvâ açmıştık... Ama Anayasa Mahkemesi, açtığımız dâvâyı yıllar sonra karara bağlayıp, belediyelerin burs vermesini iptal etti!.. Kısacası, yargı, bize gol attı!
Merak ediyorum; Kemal Kılıçdaroğlu mu doğru söylüyor Muharrem İnce gibi CHP milletvekilleri mi?..
Gördüğüm şu ki; CHPliler, her seferinde bir suçlu buluyor!.. Oysa, aynı Anayasa Mahkemesi, 367 garabetine de CHPnin isteği doğrultusunda imza atmıştı!..
Şimdi suçlu oldular... Öyle ya, CHP, hep güçlüdür!!!